Şansa inanır mısınız?Muhtemelen büyük bir kısmınız inanıyordur..
Öncelikle şans denince aklımıza ne geliyor,ne
anlıyoruz?Piyango?Zar?Kumar… Tanım:Mantıkla açıklanamayan birtakım
rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek.(TDK’ya göre)
Altı çizili kelimeye bakılırsa,şansta bir gelişigüzellik söz
konusudur.Bir parayı havaya attığınız zaman yazı mı yoksa tura mı
geleceğini bilebilir miyiz? Bu sorunun cevabını metnin ilerleyen
bölümlerinde açıklayacağız.
1801'de Fransız fizikçi Marquis Pierre Simon de Laplace “Olasılık
Hakkında Denemeler” isimli kitabında, daha sonra Laplace'in şeytanı diye
anılacak olan, bir teori açıklamıştır. Bu teoriyi açıklamadan önce
olasılık, determinizm, De Moivre, Laplace ve Heisenberg'den bahsetmemiz
gerekecek, sonra da Maxwell’den.
1700'lerin başında Londra'da yaşamış bir istatistikçi olan
Abraham De Moivre (1700lerde istatistik diye bir bilim dalı olmadığını
göz önüne alırsak, De Moivre'nin istatistik biliminin kurucusu olduğunu
söyleyebiliriz) şans diye bir şeyin olmadığını, bunun sadece bir
yanılsama olduğunu, şans eseri olarak tanımladığımız şeylerin aslında
bildiğimiz fizik kuralları sayesinde meydana geldiğini savunmuştur.
Örneğin havaya attığımız paranın yazı mı yoksa tura mı geleceğini; hava
akımı, elin açısı, elin yüksekliği, paraya uygulanan kuvvet, paranın
alaşımı ve yerin şekli (paranın yere düştüğü kabul edilirse) gibi
fiziksel faktörleri hesaplarsak kolayca(!) bulabiliriz. Bunu hesaplamak
oldukça güçtür, hatta mümkün değildir; ama bu şansa bağlı olduğunu
göstermez. Aradaki bu ince farkı görmemiz lazım, hesaplayamamamız
hesaplanamayacağı anlamına gelmez.
Bu düşünce sistemine Determinizm deniyor, “hiçbir şey belirsiz
değildir; her şey kendinden önceki sebebin bir sonucudur, biz bu sebebi
bilsek de, bilmesek de...”
De Moivre bu imkânsız gibi görünen teoriyi ölümüyle bir nevi
doğrulamıştı. Hayatının son dönemlerinde her gece fazladan 15 dakika
uyuduğunu fark etmişti. Eğer uykusu her gece 15 dakika uzuyorsa, 24 saat
uyuduğu gün ölecekti, De Moivre bu günü 27 Kasım 1754 olarak hesapladı
ve o gün öldü. Tabii ki bu teorisini tam olarak kanıtlamaz; ama doğru
ölçümlerin yapıldığı zaman her şeyi tahmin etmenin mümkün olduğunu
gösterir.
De Moivre'in “Şansın Doktrinleri” isimli 52 sayfalık eseri
(olasılık teorisi konulu ilk çalışma olduğu için matematiksel olarak
önemi büyüktür) Laplace'in çalışmalarına temel oluşturmuştur. Laplace'in
önemi, olasılık teorisini matematikte kullanan ilk kişi olmasıdır.
Ayrıca çan eğrisi diye adlandırdığımız sistemi de işlevsel olarak
kullanan ilk kişidir.
Laplace astronomi ve olasılık hakkında birçok çalışma yapmış ve
önemli sonuçlara varmıştır ama benim bahsetmek istediğim kısım “şeytan”
teorisi. Laplace, olaslık teorisini şu şekilde
açıklıyordu; bir durumun olasılığını hesaplamak için kurulan
denklemler, sonuçtan emin olmayı sağlamıyordu, sadece hata payı en az
olan sonucu bulmaya yarıyordu; yani hata payını ortadan kaldırmaya
değil, en aza indirmeye çalışıyordu, çünkü hatasız bir denklem kurmak
mümkün değildi. Kusursuz bir denklem kurmak için gerekli olan bilgiler
asla elde edilemezdi.
İşte şimdi Laplace'in Şeytanı'ndan bahsedebiliriz. Laplace, teorisini şöyle tanımlıyor:
“Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni
olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu
oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu
düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı
anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi
hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve
gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.”
Daha sonra bu teori Laplace'in şeytanı olarak anılmaya
başlamıştır, her şeyi bilen bu canlı, şeytana benzetilmiştir. Eğer bu
şeytan bir an için kusursuz bilgiye ulaşabilirse, o andaki her atomun
konumunu ve üzerlerine etkiyen kuvveti bilirse, saf enerji olan,
düşüncenin hızı, ışık hızından daha hızlı olduğu için şeytan o bir an
içinde tüm olasılıkları hesaplayabilir ve en az hata payı içereni
seçerse doğru seçim sayesinde geleceği kendi istediği yönde
etkileyebilirdi ve gelecekte olacak şeyler birbirine bağlı olduğu için
de (her olay kendinden önceki bir olayın sonucu, sonraki bir olayın
sebebidir) geleceği de geçmiş gibi basit bir şekilde gözünde
canlandırabilecekti.
Bu teoriye karşı çıkan bilim adamlarının en büyük itirazı,
felsefi ve dini açıdan bakıldığı zaman teorinin, “özgür irade” kavramını
yok saymasıydı. Bizim, yaratılanların en mükemmeli olarak kurmalı bir
oyuncaktan en büyük farkımız özgür irademizdi. Peki gerçekten Laplace'in
kastettiği şey bu muydu? Yoksa kusursuz bilgiye ulaşmanın nerdeyse
imkânsız olduğu bu kuantum dünyasında, özgür irade ile çelişmeden bir
adım ötesine geçerek onu aşan bir sonsuz irade kavramını mı ortaya
koymak istemişti? Çoğu kişi bu zor soruya cevap aramak yerine daha kolay
olan şu sonucu seçti: “tanrı evreni yarattı ve biz aktörlere bu sınırlı
senaryonun dışına çıkmadan oyunda kalma iznini verdi.” Ama Laplace'in
sormak istediği asıl soru şuydu: “Eğer böyle bir araç olsaydı; bu
aracın, benim özgür irademin sonucu olarak nitelendirdiğim gelecekteki
hareketlerimi tahmin etmesini ne durdururdu?”
Heisenberg 1926’da yayınladığı makalesinde “Belirsizlik İlkesi”ni
ortaya koymuştur ve bir bakıma Laplace'ın teorisini çürütmüştür.
Laplace'in Şeytanı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder